15 Şubat 2014 Cumartesi

Kaçamaklar ve Dukan Diyeti...

Evet, bu konuda da yazmak lazım.. hepimizin bazen yaşadığı bu "kaçamak" gerçeği...

Bizim diyet grubundan bir arkadaşım sordu bunu... anlatayım dedim o halde :)

Dukan Diyeti süresince hepimiz kendi vücudumuzun tepkilerini öğreniyoruz zamanla... hangi durumlarda kilo verme düzenli devam ediyor, hangi durumlarda duraklama oluyor yada pozitife doğru kayıyoruz... ama bunu deneyimlemek için 2-3 ay diyeti hiç bozmadan devam etmek lazım...

Hepimizin vücudu ve tepkileri farklı... mesela benim bedenim kakaodan hiç etkilenmezken nişastalı şeylere aşırı duyarlı.. bunu biliyorum artık... ya da ben sebze- protein günleri değil öğünleri yapıyorum kendimce...

Dukan Diyeti 2 senedir gündemimde ve günlük hayatımda... ama hayat devam ediyor... ben gezilerim sırasında yada dışarıdaki yemekli toplantılarda çok fazla kasılmıyorum artık... ama bunların dışında, evimdeki düzenli ortamda daha disiplinliyim.. ne baştan çıkıp, kontrolsüz yenilen devasa porsiyonlar sonunda depresyon kuyularında gizleniyorum, ne de kendime keyif ortamlarında eziyet ediyorum... planlıyorum, yediğimden keyif alıyorum... kontrolü elimde tutarak sonrasında telafi ediyorum... bazen etrafımdakiler hayretle "ne oldu dukan diyetine? " deseler de... ben bunu 2 senedir beceriyorum... kendimi "hep yolda hissediyorum".. her durumda..

Evet, kaçamak yaptım ve halen de yapıyorum.. ama zaman içinde anladım ki.. asıl önemli olan; KAÇAMAKLARI PLANLAYARAK YAPMAK... evet ya planlayarak.. anlık, zayıf anlarımızda kontrolsüz yemek hallerinde değil.. öncesini, sonrasını, keyfini, telafisini planlayarak yapmak.. bu durumda duraklama yaşasanız da "diyeti bozdum o halde bırakayım" duygu durumunda olmuyorsunuz... ve öncelikle "değer mi değmez mi" değerlendirmesine zaman ayırıyorsunuz... sonuçta "değer" diyorsanız; o zaman da telafisini planlıyorsunuz... ( daha çok spor, ekstralardan uzak bir kaç gün vs... ASLA TEKRAR TEKRAR ATAK DEĞİL.. AMAN LÜTFEN :)) .. kısaca eğer kaçamak yapmaya karar verirseniz BUNDAN AZAMİ KEYİF ALMAYI PLANLIYORSUNUZ... Vicdan azapları olmadan... inanın bu işe yarıyor..

Bu planlı kaçamak modeli ile; öncelikle çok sık kaçamak yapmıyorsunuz... hayatınızı ve yediklerinizi planlama alışkanlığı kazanıyorsunuz... kontrol hep sizde oluyor.. güvende ve başarılı hissediyorsunuz her durumda.. daha ne olsun..

Aman yanlış anlaşılmasın... kimseye kaçamak yapmasını önermiyorum.. tabii ki en doğrusu Dukanın 4 dönemini usulüne uygun sürdürmek.. ama özellikle benim gibi verecek kilosu çok olanların.. yani yolu uzun olanların.. daha kolay yolda kalmalarını sağlayacak bir ara çözüm benimki.. yoksa bu kaçamaklar yüzünden ben de hala bir türlü güçlendirme dönemine ulaşamadım :)).. ama çok tasalandırmıyor bu beni.. kilomu korumak bile ciddi bir başarı.. zaman zaman disiplinle aşağı da iniyorum... sonuçta her geçen gün beni hedef kiloma yaklaştırıyor.. duraklamalarla da olsa... önemli olan YOLDA OLMAK.. YOLDAN ÇIKMAMAK...  bunu bir alışkanlık olarak yerleştirmek... keyif alarak eğlenerek..

İşte bunlar bence olanlar... sevgiler.. bol şans hepimize... :)

9 Şubat 2014 Pazar

BESLENME VE DİYET... İşte bazı gerçekler

Önceki hafta dünyanın dört bir yanından beslenme otoritelerinin konuşmacı olduğu bir konferansı izledim... bazen şaşırarak, bazen "evet ya işte bu" duygularıyla kuşanarak... düşünerek...

Beslenme konusu çok uzun bir süredir gündemimdeydi... hem kendi diyet maceram, hem de etrafımda bu sorunla boğuşan sevdiklerim adına başlamıştı ilgim.. giderek daha derinleştikçe bilgim, ilgim daha da arttı... ne çok şey varmış meğer hiç de düşünmediğimiz üzerine...

Bir çok defa tartıştım... hem burada hem diyet bloğumda... kilo almak, basitçe "çok yemek yemek" değildi... asla... aynı şekilde kilo vermek de sadece az yemek olamazdı...

Neden; sorusunu sormak gerekiyordu en başta;

- Neden kilo alıyoruz?
- Bizi çok yemeğe yönelten nedir?
- Kilolarla neyin üzerini örtüyoruz?

Kilolarımız, duygu dünyamızla doğrudan ilişkili... çözemediğimiz sorunlar, ezildiğimiz sorumluluklar, kaçışlarımız bizi belli konfor gıdalarına yöneltiyor.. bu gıdaların verdiği geçici "mutluluk hissi" avutuyor bizi... sonrasında pişmanlıklar, "bir daha asla" lar olsa da... yine ve yeniden bunu yapıyoruz...

Duygu dünyamız metabolizmamızı da doğrudan etkiliyor.. stress, üzüntü, gerginlik; vücutta kortisol salınımını tetikleyerek yağlamayı arttırıyor... genetik kodlamamız gereği, bu durumlarda, olası panik ve kıtlık durumları için yedeklemek adına, metabolizma düşüyor...

Bir de İNFLAMASYON konusu var... şu anda bir çok nutrisyonistin gündeminde... tam gıda alerjisi olmasa da, belli gıdalara vücudun toleransı sorunlu.. bu gıdalar önce barsak cidarında inflamasyon yani reaksiyona neden oluyor.. sonrada farklı mekanizmalarla; sıkıntı hissi, yorgunluk, mutsuzluk ve depresyona kadar giden süreçleri tetikliyorlar... bunlar biyokimyasal olarak ispatlanmış gerçekler..

Bu suçlu gıdaların en yaygını ve en tehlikelisi ŞEKER... artık toksisitesi ispatlanmış... Şeker neler yapmıyor ki vücutta:
- Barsak florasını bozuyor patojen bakterilere yer açıyor
- Şekerle beslenen patojenler bizi daha da fazla şeker tüketmeye yönlendiriyor,
- Aşırı ve ani salınan insülin yağlanmaya neden oluyor,
- Dopaminerjik sistem üzerinden etki ederek kronik yorgunluk ve halsizlik yapıyor,
- Kanser hücrelerini doğrudan besleyerek mutlu ediyor,
- Vücudun hemen her yerinde inflamasyona neden olarak kilo vermeyi çokkk yavaşlatıyor
- Bir çok organın dolaşımını bozarak fonksiyon bozukluklarına neden oluyor...

Başta şeker olmak üzere, vücudumuzda bu inflamasyon tepkisine neden olan gıdaları fark etmek için VÜCUDUN TEPKİLERİNİ DİNLEMEK VE İZLEMEK gerekiyor... bazen yediğimizde şişkinlikle başlayan barsak sorunları, gaz oluşturanlar, sonrasında halsizlik, yorgunluk, enerji düşüklüğü yapanlar, başağrısı, hafif kızarıklıklar oluşturanlar işte bu toksik gıdalar... onları beslenmemizden çıkarınca olacaklar mucizevi gerçekten.. hem çok daha sağlıklı, keyifli oluyoruz hem de kolaylıkla gidiyor kilolar...

Beslenme şeklindeki olumlu değişikliklerin bir çok hastalığı doğrudan tedavi ettiği artık biliniyor... günümüzde hastalıkların tedavi araştırmalarını daha çok büyük ilaç firmaları finanse ettiği için... tedaviler de maalesef yaygın olarak sadece ilaçlarla oluyor... oysa besinler de birer ilaç... yada beslenme planı başlı başına bir tedavi planı.. ama bu bilinç maalesef yaygınlaşamıyor... fonlayan kimse yok... ÇOK ÖNEMLİ... Beslenme konusunda FARKINDALIK VE ÖZEN, ne yediğimiz, yiyeceklerimizin sağlıklı olduğundan emin olmak, vücudumuzun tepkilerine göre yemek önemli...

Teknoloji çılgınlığı ile birlikte giderek artan kimyasal katkılı gıdalar, genetiği ile oynanmış (GMO) besinler, antibiyotik yüklü hayvansal gıdalar, mısır şurubu ve şeker yüklü aldatıcı hazır yiyecekler, ve dahaları... yediğimiz her molekül vücudumuzda bir hücrenin parçası oluyor... farkında olmadan aldığımız onca yabancı madde vücudu hırpalıyor ve hastalık ortamları oluşturuyor...

Doğal ortamlardan gelen gıdalar, sağlıklı besinler vücudu dingin ve huzurlu kılıyor.. ve bu huzur hayatın her alanına doğrudan yansıyor...

Düşünmeye ve denemeye değer bence... sevgiyle

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...